Türkiye’de yasama sürecinin yağmanın emrinde olduğunu savunan Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhçu, 1980 darbesi sonrası başlayan kentlere yönelik sermaye operasyonlarının, son 10 yılda yoğunlaşarak ülkenin tamamına yayıldığını, bu ‘’yağma-talan’’ karar ve uygulamalarının ‘’dönüşüm’’ adı altında kentleşme politikaları olarak sunulduğunu savundu. Muhçu, ‘’yağmanın ve diktatörlüğün güvencesi’’ olarak yeni bir anayasanın AKP tarafından yürürlüğe sokulmak istendiğini söyledi.
Hükümete, yasama organı olan meclise ve yargıya ağır eleştirilerde bulunan Eyüp Muhçu, özetle şu ana unsurlar üzerinde durdu:
. 1980 sonrası neo-liberlizmin kentleri ekonominin merkezine oturtan, bütün değerlerini ve doğayı metalaştıran, esnek üretim modeli ile yatırım ve karlılık alanı olarak gören politikalarla birleşmiştir. Bu koşullarda kentler taşıdıkları kültürel ve doğal değerlerle birlikte hızla yıkım ve plansız yatırımların şantiyesi haline dönüştürülmektedir.
.İnsanlığın ortak değerlerinin tarihsel süreç içerisinde üretildiği, uygarlığın merkezi olan kentlere sermaye operasyonları ile kimliksiz, toplumsal ayrışma ve otoriter süreçler dayatılmaktadır.
.1980 sonrası başlayan kentlere yönelik sermaye operasyonları; son 10 yılda yoğunlaşarak ülkemizin tamamına yayılmış ve bu yağma-talan karar ve uygulamaları ”dönüşüm” adı altında kentleşme politikası olarak sunulmaktadır.
. Yasa çıkarma yolu ile ve toplum sürece ortak edilerek ”sağlıklı kentleşme” aleyhine alınan kararlar meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.
. Bu amaçla 12 Haziran 2012 tarihinde çıkarılan 35 kanun hükmünde kararname, TOKİ yasası,5366 sayılı yenileme yasası ,6306 sayılı dönüşüm yasası, büyük şehir yasası, 2B ile ilgili değişiklik gibi hukuka demokrasiye ve şehircilik ilkelerine aykırı düzenlemeler yapılmıştır.
. Yasalarla yerel yönetimler, ilgili kamu kuruluşları, meslek örgütleri, sivil demokratik kuruluşlar tamamen devre dışı bırakılarak iktidar “ sınırsız yağma özgürlüğü” yetkilerini elinde toplamıştır.
. Öngörülen dönüşüm kapsamı; ÇED ve yargı denetimini devre dışında bırakan torba yasa taslağı, TABİATI VE BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ KORUMA YASA TASARISI, KIYILARI YAĞMAYA AÇAN TORBA YASA TASLAĞI ile giderek daha da genişletilmekte ve kente müdahaleler hız kazanmaktadır.
ENGEL GÖRÜLEN HERŞEY DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR
. Bu süreçte “ engel” olarak görülen her şey dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Yargı ve yargı kararları, yargı denetimi devre dışı; kamusal denetim ortadan kaldırılmış; yerel yönetimler iktidarın emrinde; meslek örgütlerinin özerk ve kamusal kimliğine müdahale yapılmakta; üniversiteler tamamen sürecin dışında bırakılmış.
HERŞEY YAĞMANIN ARACI
. Başta hukuk, demokrasi, inanç özgürlüğü, barış, toplumsal ve kültürel haklar olmak üzere her şey, ”doğa ve kültür yağmasının meşrulaştırılması” ve “yeni otoriter rejimin inşası” için bir araç olarak kullanılmakta.
. Yeni anayasa ile “ yeni otoriter rejim ve yağma” güvenceye alınmak istenmektedir.
. Bu anlayışla “ yağmanın ve diktatörlüğün güvencesi” olarak yeni bir anayasa AKP tarafından yürürlüğü sokulmak istenmektedir.
.Dönüşüm politikasının sonuçları şunlardır. Kentler kimliksizleşmektedir, kentsel ve kültürel kayıplar ( varlıklar, sinema, tiyatro, özgün kültürler) artmaktadır. Doğal kayıplar ( HES , kıyı, orman…) büyümektedir, meydan ve parklar gibi kamusal kayıplar söz konusudur. Sürgün, eşitsizlik , şiddet gibi sosyal kayıplar yaşanmaktadır. Üretimin yerini rant ekonomisi almıştır. Demokrasiden otoriterleşmeye yöneliş söz konusudur.
. Hedef “ kentsel dönüşüm “ adında yıkım operasyonları değil, “ kentlerin yaşanılır kılınması” olmak zorundadır.
Henüz kimse yorum yapmamış, ilk yorum yapan siz olun.